"KAPTAŞ" NEDİR ? Hayati YILMAZ ile Zonguldak Tarih

Zonguldak'ın ünlü oyun havası vardır. Bazıları "Kaptaş" olarak bilir, bazıları "Söm Söm Yarim""Kaptaş" aslında Ereğli'de bir köy adı. Bugün Ereğli sınırı içinde, Alaplı'nın iç kısmına doğru yer alan Kurtlar Köyü`nün halk dilindeki adı Kaptaş`dır.

Kurtlar Köyü`nde bulunan dere kenarında su yolunu kapatan büyükçe bir taşa "Kaba taş" adı verilmiş. Suyun toplandığı bu alan, türkünün söylendiği yer olarak biliniyor. Zonguldak şivesi ile de bu "Kaptaş" olarak söylenmiş.
Türkü daha çok "Alaplı'nın üstünden karga geçiyor karga " sözleri ile başlar fakat değişik versiyonları vardır.

Eski ALAPLI' yı tanıyalım (Aydın Yılmaz)

1935 ile 1940 yılları arası KARŞIYAKA nın durumu:

Daha İstanbul yolu yok. Karşıdaki yol Kılçak köyüne çıkıyor.Denizdeki burun Değirmenağzı, yine karşıda çakıl öğütme tesisi ve derme çatma bekçi kulübesi. Denize doğru uzanan  kum ve çakıl iskelesi.

Karşıda en solda derenin kenarındaki ağaç, şimdiki kuşçuoğlu marketin tam olduğu yer. Şimdi derenin bu tarafı; Sağda üç penceresi bulunan bina şu anda Erginlerin alışveriş merkezi.

Sebahattin amcanın ardından


Yazıjizade'ler hakkında birçok şehir efsanesi anlatılır. Bunların arasında en ilginç olanı 1800`lu yıllarda yaşamış Yazıjizade Hüseyin Bey`e atfedilen  „derebeyi“ yakıştırması. Efsaneyi ilk duyduğumda bana oldukça ilginç gelmişti fakat daha sonraki yıllarda dilden dile abartılı bir şekilde aktarılan; gerçeklerden uzak, şehir efsanesinden çok „kasaba efsanesi“ kıvamında yarı gerçek, yarı abartılı bir kişilikle karşıya olduğumuzu anladım!

Efsaneye göre Yazıjizade Hüseyin Bey, Alaplı`nın önde gelen bir „derebeyi“ imiş! Osmanlıya başkaldırmış!. „Derebeyi“ kendi başına buyruk,  devlet adına çalışan fakat zamanla bu bağları koparıp nüfuz ve kudret sahibi kişiler hakkında kullanılan bir tâbirdir. 

Delilerin, şıhların, beylerin, ağaların, hacıların, hocaların, şahısların kurduğu ve bunlara atfedilen köyler / Sadun DURAN

(Foto: Halil ERDEM
Osman oğulları uç beyi bulundukları çağda Ereğli çevresindeki; Türk oruklarının sirtatejik konusu “Gerdele yani Gerede’de beş bin atlı çıkaran Şahin bey, yanındaki köyünün 3000 atlı ile Moğul beylerinden Emir Cakü, İbni Battuta’nın ziyaret etmiş olduğu Bolubeyi ve yerleri eyice tayin olunmayan Toğancık ve Yakup beyler de vardı ki Çobanoğlu Demirtaş Noyan bunları biribirinden ayırarak bizzat Anadolu İlhanlı Naibliğine tabi kılmıştı. Kastamonu’da Candarlı Süleyman Paşa (ki Sinop’ta Selçuklu Gazi Çelebi de buna tabi) 30 bin atlı çıkarıyorlardı.” Bütün bu uç beyleri Selçukilere tabi, Selçukiler ise İlhanlı saltanatına bağlı idiler: 

Alaplı'ya bağlı (değiştirilen) köy adları

Kaynak:http://www.kurucasile.gen.tr/zonguldak-alapli-eregli-kozlunun-degistirilen-koy-adlari/

ALAPLI'NIN YÜZ YILLARDIR BİLİNMEYENLERİ / Prof. Dr. Ali Osman Özcan


Kastamonu Vilayeti Salnamelerine göre Alaplı ilçesinin geçmişteki durumunu ele alarak günümüze dair çıkarımlar yapmak mümkündür. Güray Önal tarafından hazırlanmış Osmanlı Devri Kastamonu Vilayeti Salnamelerinde Bolu Sancağı adlı, Bolu Belediyesi Bolu Araştırmaları Merkezi tarafından 2011 yılında basılmış iki ciltlik kitaptan 1869’dan 1897’ye kadar olan dönemdeki Alaplı ile ilgili bilgilerin bazıları burada paylaşılacaktır.


Adı geçen eserde 1871 yılına ait veride, Alaplı nahiyesi orman korucusu olarak Hüseyin Ağa’nın adı yazılıdır. Hüseyin Ağa Bolu’ya bağlı Orman İdaresinde korucu olarak atanmış görünmektedir. 1872 tarihli salnamede ise kitabın 98.sayfasında yine orman işletmesine ait Alaplı orman korucusu olarak Hasan Ağa’nın adı geçerken, Kereste Rüsumu Memurları listesinde Alaplı memuru Ahmet Bey’in adı geçmektedir.

Ali Alp mi, Alaplı mı? / 13 Subat 2015 / Yazar : Prof. Dr. Ali Osman Özcan

Alaplı Belediyesi’nin Alaplı Tarihi ile ilgili verdiği bilgilerde “Bölgenin tarihi biraz incelendiğinde Alaplı isminin, Osmanlı Padişahı Orhan Bey'in komutanlarından Ali Alp den geldiği üzerinde eğilimler çoğalır” denmektedir. Bu tür bilgiler sadece benzetmeye dayanmakta olup bilimsel temelden yoksun yargılardır. Dolayısıyla bu yazıyla amacımız, Alaplı sözcüğünün tarihi geçmişi konusunda bir yolculuk yaparak yeni varsayımları tartışmaya açmaktır.
Alaplı sözcüğünün nereden geldiği konusuyla ilgili şu varsayımlar ileri sürülebilir:

Kalis, Cales, Alaplı / Özhan Öztürk / Makale

Alaplı:
Cales, Arrian'a göre Elaeus'un 120 stadia doğusunda Karadeniz'e dökülen bir nehrin adı olup, MÖ 424'te Thukydides Kalex olarak adlandırdığı bu nehrin aniden yükselerek, ağzında demirleyen AtinalI General Lamakhus'un 13 gemisinden 10'unu batırdığını bildirmiştir. Yunanca Kalis veya Latince formuyla Cales 'iyi' anlamına gelmekte olup, yerleşim yerinin coğrafi konumuna -toprağın verimliliği, iyi liman özellikleri gibi- atfen konulmuş olmalıdır. Yerleşimin Alaplı adını hangi dönem aldığı bilinmemekteyse de kimi kaynaklarda Osmanlı sultanı Orhan Beyin komutanlarından Ali Alpten geldiği de iddia edilmişse de yakıştirma olması muhtemeldir. Alaplı adı ’alap' kelimesiyle ilişkili olabilir ki Osmanlı döneminde buradan İstanbul'a 'kereste ve odun' ihraç edilmesine atfen bu ad konulduğunu sanıyorum. Alaplıbölücek, Alaplıkocaali, Alaplıortacı, Alaplıömerii köylerinden geçmişte Alaplı'nın eski Kalis`in en büyük köyü konumunda olduğu ve İslamlaşma sonrasında Alaplı adıyla yeniden kolonize edildiğini akla getirmektedir.

ALAPLI TARİHİ ve TARİHÇİ-ÖĞRETMEN BURHAN AKBAŞ


Şehir efsanesi modern çağın kulaktan kulağa yayılan, doğruluğu şüphe götürür, uydurma folklorik hikâyelerine verilen addır. Birçok folklorik hikâyede olduğu gibi şehir efsanelerinin her zaman uydurma ve gerçek dışı olduğu söylenemez ama genelde çarpıtılmış, abartılmış ve heyecan katılmış hikâyelerdir. Gelişen teknoloji ve yeni trendlerle birlikte daha önce hiç duyulmamış yepyeni şehir efsaneleri de türetilmektedir. Son yıllarda bilgisayar ve internet kullanımının yaygınlaşması ile şehir efsanelerinin sayısı ve çeşitliliğinde artma görülse de teknolojinin olumlu yansımaları ışığında birçok belgeye rahat ulaşılması, şehir efsanelerinin yerini „gerçek ve yaşanmış“ olaylar almakta.


KONAK EVİ'NİN ARDINDAN / Ressam Aydın YILMAZ

Öyle mekanlar vardır ki bulundukları bölgenin odak noktası olmuş, o bölge ile özdeşleşmiş hatta o mahalleye isim vermiş ayrıca yıllar sonra o mahalleden ismini almış. O yıllara meydan okuyarak teknoloji ile yoğrulmuş yeni binaların yanında onurlu ve gururlu duruşu ile düne kadar ayakta duran içinde en son İsmet Yazgan ve çocuklarının oturduğunu bildiğimiz Alaplı Konak Evi'nden bahsediyorum tabii. Bu ev ki içinde ne hanımefendiler ne beyefendiler kim bilir kaç nesil barındırdı. 


Müessif bir yangının kurbanı oldu, enkaza dönüşmesine rağmen hala içinde dimdik baş eğmeyen ve direnen tabandan tepeye kadar iki bacası ve temeliyle ayakta duruyor. 
Baca kenarlarındaki (eski tabirle) göz dediğimiz eşya koymak için yapılmış kabartmalı ve bezeli, içi oyuk kısımlar göze çarpıyor. Nice büyükler o odada yanan ateşin sıcaklığıyla soğuk kış günlerinde torunlarına masallar anlatır ve misafirlerine ikramlarda bulunurdu. 
Bu bina Alaplı'nın simgesi gibiydi adeta ,büyük bir tarihi değeri vardı. Korunmalı ve yaşatılmalı idi. Ama olmadı işte. İçine düşen bir ateş onu bu hayattan aldı götürdü. 


TAZE MEZARLAR TOPRAK KOKAR

Ölümün ardından yazmak zor!
Mezardan gelen koku annenizin kokusuysa yazmak daha da zor..
Sizi dünyaya getiren, büyüten, yedirip içiren, gözü gibi bakan kişi [Makbule Yazgan] ....olunca, durum içinden çıkılmaz bir hal alıyor.

Kelimer bulmak zorlaşıyor...
Bulunanlar da yüreğinizi delip geçiyor!


Annemizi toprağa verirken bastıran kar soğukluğu, parmak uçlarımda kendini hissettirmeye başladığında anamın toprak kokan taze mezarına dokundum, işte o an „ana“ sıcaklığı kucakladı tüm vücudumu.
Ana yüreği böyledir...
İsterse yüreğiyle..
İsterse toprak kokusuyla sarıp sarmalar sizi..

Ressam Yılmaz`ın fırçasında ALAPLI`nın anatomisi

Bu taployu Alaplı Taşbaşındaki çay bahçesinde olduğumuzu farz ederek ve Belediye binası yönüne baktığımızı düşünerek inceleyelim.
 
Alaplının 1935 – 1940 yıllarında çekilmiş bir fotoğrafından yararlanarak yaptığım ve aslının Alaplı belediyesinde bulunduğu yağlıboya tablomu sizlere sunuyorum.
 
Sol üst köşede , bir kaç yıl önce yanarak kaybettiğimiz ve mahalleyede adını veren, şuanda Almanya da oturduğunu bildiğimiz İlhami YAZGAN ailesine ait eski konak . 
 

Alaplı`da Aydınlanma Ateşini Yakan Yaşar Öğretmen

Alaplı-Konak Mahallesi´nde aile ve arkadaş çevrem dışında dış dünyayla kurduğum  ilk temas, ilkokula başladığım 1696 yıllarına rastlar. Bilenler bilir, bireyin farklı kişilerle teması ilk bilinçlenmesini beraberinde getirir. İçine girilen ve kişiyi kuşatan fiziki ve sosyal dünya,  bireyde farkındanlık yaratır. Kişi, becerisi doğrultusunda olayları keşfeder ve onlara anlam yükler. Keşif sırasında, kişinin unutamadığı anlar da olur. Örneğin; içinde bulunduğunuz arkadaş grubu, karakterinizi biçimlendirir. Okul yıllarında kurduğunuz ilişkileri unutmazsınız.  Öğretmenlerin  de kişilerin yaşama başlamalarında önemli etkileri olur. Bir çok insan, öğretmenin yönlendirmesiyle mesleğini seçtiğini,  sanatsal becerilerinin öğretmeni tarafından keşfedildiğini söyler. Benim eğitime başladığım 1969 yıllarında, düşünen, düşündüğünü çekinmeden söyleyen, eleştiri, özeleştiri kültürüne sahip, öğretmenlik yanında bir meslek sahibi olan, okuyan, yazan liderlik özelliklerine sahip öğretmenler ne yazık ki fazla yoktu. Bu tarz öğretmenlerin daha fazla 1940 ile 1960 yılları arasında olduğu yazılıp çizilir.

Kamil Akyol`un ardından….


Kamil Akyol / Ekrem Yüksel Arsivi
Merhaba, ilk okul yıllarında daha çok "Alaplı İlk Okul Müdürü" olarak tanıdığım Kamil Akyol`un bugün vefat haberini facebook üzerinden öğrendim. Her ölüm tanıyanlar için bir hüzün, aile yakınlarına ise derin ve kalıcı, yeri dolduramaz bir acı verir. Akyol ailesinin acısını hissediyorum. Daha fazla abimin yaşıtı ve arkadaşı olan Yıldıran Akyol`a başsağlığı dileklerimi iletiyorum.
 

Ereğli ve Alapli Havzasinda Ermeni Ekonomisi ve Kömür

Ereğli'nin doğusunda bulunan Klotanelik Köyü'nün sakini Uzun Mehmet, 1829 yılında Köse Ağzı bölgesinde taşkömürü bulup, bulduğundan, bir torbaya örnekler doldurarak karayoluyla İstanbul'a darphaneye gönderir. Karşılığında 5000 kuruş ikramiye ve 600 kuruş da aylık maaş edinir.
Hırvat göçmeni kireç ocakçısı Milo Şahin, kazmacı Yusuf ve lağımcı koca Toma, 1830'da hükümet tarafından 180 vasıfsız işçiyle birlikte Ereğli'ye gönderilir. Lakin, sadece kazma kürekle kazmayı bilip, madencilik tecrübesi olmayan bu grup zorluklarla karşılaşınca, o bölgeyi terk edip, başka bir yere geçer ve bu şekilde, 15-20 yıl içinde, Köse Ağzı, Alaca Ağzı, Kozlu, Zonguldak, Kilimli, Çatal Ağzı bölgelerinde 150 adet ocak (kömür maden ocağı) ortaya çıkarılır.
1883 yılında "Karamanyan şirketi", 1884'te"Gürcüyan şirketi" ve 1885'te "Halaçyan şirketi" bu maden ocaklarını satın alarak işletmeye açar. Bu Ermeni şirketleri, modern aletler, demiryolu ve Avrupa'dan gettirdikleri en yeni makineler sayesinde, birkaç yıl içinde, maden ocaklarının işletmesini düzenlerler.

Kaynak : Khaçatur Dadayan
XV. Yüzyıldan 1915 Günümüz Türkiyes'inde Ermenilerin Ticari -Arevmedyan Hayastan Ekonomik Faaliyet

Fotoğraf : Ereğli'de maden ocağı çalışanları
(Bu paylasimi arkadasim Düzceli Nejat Özsoy bana gönderdi, kendisine tesekkür ediyorum)

 

Nuri Yazgan'ın Ardınan.....

2008 Alaplı
Ölümün ardından yazmak zor.
Ama yazmak gerek. Kaçar yolu yok. Yazılacak...
Nuri Yazgan'ın ölümünü facebook üzerinden öğrendim. Uzun süredir, mutlulukları, acıları, ayrılıkları ve ölümleri sosyal medya üzerinden öğrenir olduk. İyi mi kötümü bilemiyorum, yenisi bulununcaya kadar bu böyle sürecek gibi...

Nuri'yi, nam-ı diğer Horoz Nuri'yi kendimi bildim bileli tanırım, nasıl bilmem, tanımam? Akrabamdır, arkadaşımdır, komşumdur, mahalleden (Konak Mahallesi) sırdaşımdır. 80'darbesi öncesi sol gençlik hareketi içesinde (örgütler farklı olsada) birlikte olduğumuz yoldaşımdır.

1935 - 1940 yılları arası ALAPLI / Ressam Aydin YILMAZ

Ressam Aydın YILMAZ`ın kaleminden Alaplı`nın 1935`li yıllarını gösteren panoramasının hikayesi. Alaplı`nın kültürel dokusuna ve belleğine önemli vurgular yapan Sayın Yılmaz`ın tuvaline yansıyan Alaplı panoraması yeni kuşaklar için fevkalade önemli. Sayın Yılmaz`a sevgilerimizi, saygılarımızı iletiyoruz.  (İlhami Yazgan) /  Yandaki taployu Alaplı Taşbaşındaki çay bahçesinde olduğumuzu farz ederek ve Belediye binası yönüne baktığımızı düşünerek inceleyelim.
Alaplının 1935 - 1940 yıllarında çekilmiş bir fotoğrafından yararlanarak yaptığım ve aslının Alaplı belediyesinde bulunduğu yağlıboya tablomu sizlere sunuyorum. Sol üst köşede , bir kaç yıl önce yanarak kaybettiğimiz ve mahalleyede adını veren, şuanda Almanya da oturduğunu bildiğimiz İlhami YAZGAN ailesine ait eski konak .

Heykeli Dikilmesi Gereken Adam!


Çeyrek asırdır dünyadaki heykeller yıkılırkan ben kalkmış  „Alaplı`ya Heykeli Dikilmesi Gereken Adam!“ başlığını atıyorum.

Olacak şey değil!.
Olsun….

İleride yıkılacağını bilsem de ben yine Alaplı`ya, hem de onun yarım asır yaşadığı ve mesleğini icra ettiği konutunun/muayenehanesinin, -ki orası şimdi buna müsait-  bir heykelinin dikilmesini, Alaplı Belediyesi`nden, Alaplı halkından istiyorum! Talep ediyorum.

Kimden mi bahsediyorum?
Kısa bir süre önce kaybettiğimiz sevgili abimiz, büyüğümüz, doktorumuz  Dr. Ahmet Acar`dan.

"EKMEKÇİDEN BELEDİYE BAŞKANI OLMAZ!"

Asıl mesleği fırıncılık, yani ekmekçilik olan Alaplı Belediye Başkanı Nuri Tekin’in, 30 Mart yerel seçimleri öncesi CHP’den Alaplı Belediye Başkan adayı olduğunu açıklamasının ardından, karşıtları tarafından kamuoyunda en çok kullanılan seçim sloganlarından biriydi; ‘Ekmekçiden Belediye Başkanı olmaz’ söylemi.
Bu söyleme en çok ben karşı çıkmıştım seçim döneminde.
Aşağı yukarı 25 yıldır tanıdığım biri hakkında, dahası bir Belediye Başkan adayı hakkında ‘Ekmekçiden Belediye Başkanı olmaz’ diyenlere belki de en büyük nefreti duymuştum o zamanlar…
Ama haklı çıktılar…
Kimler mi?
 

100 Yil Önce Alapli`ya Yolu Düsmüs Olan Seyyahlar-Nejat Özsoy`un Arsivinden

JOSEPH PITTON DE TOURNEFORT (1701): Fransız botanikçi Tournefort 1700 yılında Ege adaları, Karadeniz kıyıları, Doğu Anadolu, Gürcistan ve Ermenistan’ı keşfe çıkar. Yanında kendisine eşlik eden arkadaşları Alman botanikçi Andreas Gundesheimer ve ressam Claude Aubriet’te bulunmaktadır. 1701 yılı Nisan ayının sonlarına doğru tekne ile İstanbul’dan ayrılır. 29 Nisanda muhtemelen Sakarya nehrinin Karadeniz çıkışına yakın bir yerde kamp kurar ve Nisan ayı sonunda Düzce’nin Karadeniz kıyılarından geçerek Alaplı’ya oradan 1 Mayısta Ereğli’ye ulaşır. “Tournefort Seyahatnamesi”, Editör Stefenos Yerasimos, İstanbul 2005. (s. 110) – “A Voyage into the Levant”, London 1741. (s. 20)

Alapli`nin Osmanli topragi olmadan önceki ismi

Alapli Osmanli topragi olmadan önce Cales olarak anilirdi. 
Yunaca yazili ise Καλης (Kales) dir.

Yağlı boya çalışmaları ile Alaplı `yı yeniden canlandıran Ressam Aydın YILMAZ

Aydin YILMAZ 
Avrupa literatüründe Kuman adını verilen kuzey Türkleri olarak tanınan Kıpçaklar´ı Bizanslılar Kumanos, Macarlar Kun, Ruslar Polovets, Almanlar Falben adıyla bilirler.

İslami kaynaklar ise "Kıpçak (Kifsak, Hifsak) diye zikrederler.

Genellikle, beyaz tenli, sarı saçlı ve mavi gözlü olduğu bilinen Kıpkaçlar`ın Kılcak Köyü`nde yaşadıkları, bugünkü Kılcakları`ın onların torunları olduğu riyavet edilir.  Bu rivayetin doğruluk derecesini bir kenara yazdıktan sonra, biz Kılcak Köyü`nden çıkan, Kıpçak kökenli, Alapli halkınin gönlünde yer etmiş, çalışkan, eğitim emekçisi, Cumhuriyetin yetistirdigi, yöresellige tutkulu, o kadar da evrensel  Ressam Aydın YILMAZ`ı tanıtmaya calisalim.

Nejat Özsoy`un Arsivinden 100 yil önce Alapli`yi ziyaret eden seyyahlar

WALTHER VON DIEST (1886-1893): Kuzeybatı Anadolu’da topografik çalışmalar yapan Alman harita subayı V. Diest 1886 yılında Ege’den başlayan seyahatinde Eskişehir, Bolu, Bartın, Ereğli ve Alaplı’dan Yığılca yoluyla Düzce’ye ulaşmıştır. 6 Kasım ile 12 Kasım tarihlerinde Yığılca, Üskübü, Düzce, Beyköy, Efteni Gölü ve Gümüşova çevresinde araştırmalar yaparak Eğridere vadisi ile Hendek’e geçmiştir. V. Diest 1893 yılında da yanındaki subaylardan M. Anton ile 7, 8 ve 9 Haziran tarihlerinde Bolu yoluyla Darıyeri, Sazköy, Uğur Köyü ve Derdin üzerinden Göynük’e geçmiştir. “Neue Forschungen im nordwestlichen Kleinasien”, J. Perthes, 1895. (s. 103-107) – “Von Pergamon über den Dindymos zum Pontus”, J. Perthes, 1889. (s. 82-92)

1896 Kastamonu Vilayet Salnamesinde Alaplı köyleri.


Nejad Özsoy arşivinden Alaplı`ya ait önemli belgeler. Bu belgeler bana Düzcede yaşayan Nejad Özsoydan geldi. Kendisine teşekkür ediyorum. Nejad, bölgenin tarihine ait ne varsa arşivliyor ve bunları dönem dönem yayımlıyor. Alaplı ile ilgili bir belge olduğunda da benimle paylaşıyor. Nejad arkadaş önemli işler yapıyor.
Arşiv bellek demektir, arşiv,geçmiş demektir, arşiv kendini bilmek demektir.

Bu belgelerin malesef çözümlemesini Osmanlıca bilmediğimiz için yapamıyoruz.
Yanlız son yıllarda osmanlıca merakı lan gençlerin oldgünü biliyorum, belki onlardan birine denk geliriz o da çözümlemesini yapar.
Sevgiler ilhami

Eyüp kızı Saadet Yazıcıoğlu’nun 1935 yılına ait İlk Tahsili Bitirme Şehadetnamesi / Diploması

Alaplı’nın köklü ailelerinden Yazıcıoğulları’ndan Eyüp kızı Saadet Yazıcıoğlu’nun ilk okulu bitiren Şehadetnamesi, günümüz Türkçesiyle ilk okul bitirme diploması. Diploma oldukca iyi korunmuş. Diplomanın Alaplı’daki Şlk okuldan verildiğini düşünüyorum. Eyüp kızı Saadet Yazıcıoğlu’nun doğum yılı Hiçri takvime göre 1337. Miladi Takvime göre 1919 yapmakta. 16 yaşında ilk okulu bitirmiş olan Eyüp kızı Saadet Yazıcıoğlu’nun 



Alaplı'nın tanınan ailelerinden olan Koyunoğlu ailesi...

Alaplı'nın tanınan ailelerinden olan Koyunoğlu ailesi bireylerinden biri olan Şevket Koyunoğlu ve değerli eşi Sadet Türkan hanım ile ilgili bir cüzdan elime geçti. Cüzdanın evlenme cüzdanı olduğunu tahmin ediyorum. Bunu Sadet hanımın kızlık soyisminın cüzdanda verilmiş olduğundan çıkartıyorum. Cüzdanı digital ortamda bulduğum için cüzdanla iligili herhangi bir bilgiye malesef ulaşamadım. Cüzdanın görülen kısmında bir tarihte verilmemiş. Bu nedenle ne zamana ait  olduğunu bilmiyorum. Benim tahminime göre 1930'lu yıllara ait olması. 

Orjinal Alapli Fotoğrafı, Tarih 1935

Orjinal bir Alapli fotoğrafı. Bu fotoğrafın dışında malefef Alaplı'nın eski bir fotoğraf yok. Ya da benim bildiğim başka bir fotoğraf yok. Bu da Alaplı'nın var olduğundan beri çekiçiliğinin omadığını göstermekte. Fotoğraf 1935 yılına ait. Bu fotoğrafın daha genişini daha önce sayfada paylaşmıştım.  Fotoğrafa b akıldığında fotoğrafın ön kisminda dikkat ceken salapura bize bazı ipuçları vermekte.

Nedir onlar?


Alaplı hakkında genel bilgiler

-1950 lerde Alaplı'nın yüzde 80'i orman iken  şimdilerde ormanlık alan yüzde10'lara kadar inmiştir.
 
-Bölgeye bolca bulunan fındığın girişi 60 yıl öncesini bulur. Fındığın bölgeye girişiyle birlikte mısır, buyday ekimi gerilemiştir.
 
-Osmanlı Çileği'yle tanınan nefis kokulu çilek malesef eskiden yetiştirilirdi. Günümüzde çok az bulunmaktadır. Osmanlı

Alaplı'nın eski ahşap evleri

Alaplı'nın eski ahşap evleri, ki günümüzde bir kaç tanesi ayaktadır, dört köşede dört ana direk, aralarda yardımcı direkler, direklere dayatılmış, payandalar üzerine kurulmuşlardır. Ev iskeleti tamamen biçilmiş  ve rendelenmiş tahtalardan kuşatılmıştır. Alt kat denilen ayvan, evin üst kısmından daima küçük bağlanmıştır. İnsanların oturacağı kısım ev altından büyük olmalıdır. Bu çıkma kısımlarına dikine tahta çakılmışıtır,  Bu tahtaları çıkıntının büyüklüğüne göre iyice eğmek gerekir. Evin her köşesine dört oda kurulmuştur. Her odanın bir oçağı ve her odanın bir tuvaleti vardır. Odaya bitişik ayrıca birde banyo dolabı eklenmiştir. Odalaların tavanları süslemelidir. Evlerin üzerleri kiremitlerle örtülüdür.

Facebook’un 35 yıl sonra yaptığı işe bakın hele………

Ağlasam mı, gülsem mi, sevinsen mi, göbek mi atsam bilemiyorum!

Facebook‘un 35 yıl sonra bana/bize ulaştırdığı fotoğrafı gördüğümde kendimi savunmasız hissettim. Duygularımın ise postmodern çağın sarmalından kurtulup maç öncesi çekilen fotoğrafın heyacanına takılıp ta o zamnlara gidip geldi.

Fotoğraf Erdemir‘in sahasında çekilmişti. Rakibimiz kimdi, maçın sonucu, ben bu maçta oynadım mı, oynadıysam kaç gol yedim, seyirci bana kova ilhami diye bağırdı mı hatırlamıyorum.  Hatırlayan varsa bir adım öne gelsin ve cesareti varsa yazsın.                                                                       

Fotoğraf tarihi 78 olarak yazılmış. Doğdudur. Ayını hatırlamıyorum.                                     

Hatırladığım şunlar:

O keşfedilmiş olsaydı ressam olacaktı

Öğretmenlik yaptığı köyde,
arkada talebeleri.
O keşfedilmemiş bir ressamdı

Yüreğinde kopan fırtınaların resimlerini yapıyordu.

Dünyaya yarım yüzyıl önce gelebilseydi, çok değil, yarım yüzyıl önce merhaba diyebilseydi, O' Türkiye'nin aydınlık yüzü Köy Ensütüleri'nde okuyabilseydi, Türkiye’nin önde gelen ressamları arasında sayılacaktı.

O‘ o zaman keşfedilmeyi değil, yüreğinde kopan fırtıları öğrencilerine aktaracaktı.

Aktarmadı mı?
 
Aktarmıştır tabii ki, bundan emin olun.

Alaplı’nın Kurucu Belediye Başkanı Eyüp Yaman

Eyüp Yaman
Yaklaşık dokuz yıl Alaplı Belediye Başkanlığı görevini yapmış olan Eyüp Yaman 1926 yılında doğmuştur. 1966 yılında Alaplı’nın kurucu belediye başkanlığı yapmış olan Eyüp Yaman, 1969 yılında milletvekili adaylığı için belediye başkanlığından kendi isteğiyle ayrılmıştır.

Daha sonra tekrar seçilerek Alaplı Belediye Başkanlığı görevine devam etmiştir. Dokuz yıl kaldığı görevde Alaplı için çeşitli projelere imzasını atmış olan Eyüp Yaman 14 Aralık 1975 yılında vefat etmiştir. Alaplı için kafasındaki projeleri gerçekleştiremeden hayata gözlerini yuman Eyüp Yaman’ın gerçekleştirmek istediği hatta planlarını da yaptığı söylenen projelerin başında  şu anda Alaplı’da gerçekleşmiş olan yeni köprü ve kapalı spor salonu gelmektedir.

Levent A. Özdemir aydınlanma devrimcisi olan babası Mustafa Özdemir'i yazdı

Mustafa Özdemir
Babam Mustafa Özdemir, 1928 Zonguldak-Alaplı-Kılçak köyünde doğdu, 1940 yılında gittiği Kastamonu Göl Köy Enstitüsünden 1945 de mezun oldu. Kılçak köyünde 23 yıl öğretmenlik ve başöğretmenlikden sonra, 16 yıl Ereğli Cumhuriyet okulunda Müdürlük yaptıkdan sonra, 1979 haziran ayında emekli oldu. 10 ocak 2013 yılında vefat etti. Babamin eğitim gördüğü  Köy Enstitüleri ; Avrupa'da faşizmin egemen olduğu dönemde yoksul halk çocuklarının cinsiyet ayrımı gözetmeksizin, zembil sepetleriyle, kağnı arabalarıyla, at sırtında, tren vagonlarıyla, açık kamyon kasalarında,taşınarak uyğarlığa, kültüre, sanata, demokratik eğitime, özgür insan olma,birey olma yürüyüşüne katıldıkları onurlu yolculuğun adıdır.

Yitirdiğimiz değerler. Alaplı'nın ahşap kapıları

Alaplı'nın ahşap kapı fotoğraflarını hafızam beni yanıltmıyorsa 2001 yılında çekmiştim. Bu ahşap kapıların bir çoğu günümüzde malesef yok! Yanan/Yakılan ahşap evlerle birlikte yok oldular ve ben bunların yanlızca 11 tanesini çekebilmişim, bunun yetersiz olduğunu hepsini çekmem gerektiğini yok oldukları zaman anladım......

Geçmişine sahip çıkmayan bir toplumun geleceğine de sahip çıkamayacağı kesin. Ben, yine de bugün bile yapılacak bir şeylerin olduğuna hala inanıyorum. Geleceğe hiç olmazsa fotoğrafları kalsın diye 2001 yılında deklanşöre basmıştım.


Bolu Livasi Salnámesi-1918'de Alaplı Deresi

Bolu Livasi Salnámesi-1918, Dr, Abdullah Cemal ve zamanimizda da T . Akkaya, Alapli Cayi ve Alapli Batakligina dair bilgi verirken sunlari ifade etmektedirler: "Alapli Deresi: Kizil Tepe ve güneybatida Bacakli Yayladan... kaynaklanan sulari alir. kuzeye dogru akar. Bir cok dereleri alir. Mecrasi genisler. Yirmi km kadar devam eden akis sonunda yer yer degirmen isletmek ve sahile yakin genisleyen kisminda kereste nakli ve bazi yerlerinde tabii meyillerden istifade edilerek, arazi sulamasi yapilir. Ayrica, sahile 200 m kadar uzakliga mavuna ve büyük kayiklarin girmesine uygundur.. Bu akarsu Alapli Kasabasi yakininda Karadeniz`e dökülür"..........

Ingiliz gezgin William Ainsworth`in kaleminden 1832 yilinda Alapli

1832 yılında Alaplı
2 Ekim 1838 - Hava sakin, erken yola koyulduk. Düne göre nehir biraz düsmüs. Ögleden sonra Alapli`ya ulastik. 40`a yakin ev ve büyük bir hükümet binasi var, kücük  bir balikci kasabasi, bir limani var. Ince bir tahta  köprüden gectik, 17 metre genisligindeydi.................................

Rıdvan Yüksel’in kaleminden Arnavut dedesi Müezzinoglu Hüsnü Yüksel Efendi

Müezzinoğlu Hüsnü
Yüksel Efendi

Müezzinoğlu Hüsnü Yüksel Efendi tahminen 1890 lı yıılarda önce Yıldız Sarayı’na oradan Alaplıya zaptie amiri olarak gelmiştir. Asıl kök Arnavutluktur. 1998’de Alaplı Cay Köyü’nden Ağabeyoglu Hediye babannemizle evlenmiştir. Alaplı Konak Mahallesi’nde ikametkah etmiş olan Mukım Seyfullah ve Halit adında iki oğlu olmuştur. Halit Yüksel bizim dedemiz olup Seyfuulah Yüksel büyük amcamız olmaktadır. (Rıdvan Yüksel)
(İlhami Yazgan’ın notu) Rıdvan’ın bahsettiği Yıldız Sarayı’nın muhafızları “Tüfekçi” denilen hususi bir sınıfa verilmişti. Eski Osmanlı Padişahlarının maiyetinde Tüfekçi kullanılması öteden beri adet olmuştu. Padişah saraydan dışarı çıktığı zaman bunlar, ona tüfekleri ile muhafızlık ederlerdi. II. Abdülhamid zamanında bütün Yıldız Sarayı’nın muhafazası Tüfekçilere verilerek, sayıları 500’e çıkarılmıştı. Tüfekçi bölüğüne


Alaplı’nın diğer adı Samako’dur

Prof. Dr. Ali Osman Özcan
17.03.2013 tarihinde verdiği konferansta Prof. Dr. Ali Osman Özcan yerel lehçelerde ve unutulmuş bazı sözcüklerin tarihsel köklerini anlatırken Alaplı hakkında şu ifadelere yer verdi:
“ Hamaz denen yerler vardır. Buradan Cemaller köyüne doğru giderseniz, Hamazbaşı diye bir yer vardır. Ekin savrulacak, rüzgarın sert estiği yerler anlamına gelir. Hamaz sözcüğü Sümerceden geliyor. Ök sözcüğü, ana anlamındadır. Anasız olana Öksüz deriz. Babasız olana ise Yetim. Bunlar tamamen birbirinden farklıdır. Hem anası, hem babası olmayana ‘Gebedek’ denir. Bunlar Türkçe sözcüklerdir. Gebedek özbeöz Türkçe olmakla birlikte, gündemden düşüyor. Ama bizim kültürümüzde vardır. Alaplı’nın diğer adı Samako’dur. Samako demir madeninin olduğu yer demektir

Osmanlı'dan günümüze en gözde tomruklar

Fahrettin Yazgan'a ait
salapura, 70 li yıllar
Geçmiste Alaplı, İstanbul’a Samakov olarak adlandırılan limanından Orman ürünleri ve keten bezi göndermiştir. Alaplı’ nın kuzey-doğusunda, Geriş Harman Tepe’ nin güney tarafında yer alan Ketenciler köyü, aslında eski bir sanayi kolunu temsil etmektedir.. Osmalı Deniz Donanması’ nın gemileri Alaplı’ da bulunan Orhan Dağları ve bu sıradağa bağlı dağlardan kesilen odunlardan yapılmıştır... Orhan Dağları ve bu sıradağa bağlı dağlardan kesilen odunlar, arabalar ve su yolu ile Alaplıya indirilmiş ve burada kereste ve odunluk olarak ayrılmış. Bunların büyük bir kısmı deniz yolu ile Istanbul’ a nakledilmiş. Geçmişteki bu yoğun ticari ilişkisi beraberinde bölgedeki dengeleri hassas bir duruma sokarken, Alaplıyı yöneten kişiler ile İstanbul arasında gizli bir çatışmayı da beraberinde getirmiş. Odun işinin zahmetli olması ve yi gelir getirmesi alan ile satan arasında her zaman sorun olmuştur. Bu sorunları aşmak için İstanbul Hükümeti dönem dönem tezkireler yayınlamıştır.

Anaplia (Alaplı) ırmağının ağzından içeri girdik


1701 tarihinde Fransız botanikçisi Joseph Pitton de TOURNEFORT Ereğli’ye gelir seyahatnamesinde şehirden şöyle söz eder: 29 Nisan, denizin çkk süt liman olmasına karşın, kürek gücüyle 40 milden fazla yapamadık ve öğlene doğru Dkhilites'te kamp kurduk. Tayfalarımız soluk soluğa kaldığından, ertesi gün karadan 60 mil gittikten sonra küçük Anaplia (Alaplı) ırmağının ağzından içeri girdik. 1 Mayısta Penderakhi’ye (Ereğli) geldik.                                                            

Kaynak: Gürdal Özçakır, Kdz. Ereğli Sayfası (Yerel Tarih)

 

Osmanlı Sarayı Alaplı odunuyla ısınıyordu


Alaplı - Bacaklı Yaylası
Bolu`ya yakın Orhan Dağları ve bu sıradağa bağlı dağlardan kesilen odunlar, Alaplı'nı ağzına kadar taşınmış ve burada kereste ve odunluk olarak ayrılmıştır. Bunların büyük bir kısmı salapuralara yüklenerek deniz yolu ile İstanbul’ a nakledilmiştir.
 
 
 

Eski Kadınlar Pazarı


Alaplı, Osmanlı topraklarına katıldiktan sonra bögeye yerleştirilen Türk boyları çifcilik yaparak gecimlerini sağlıyorlardı.Bostanlarında yetişdirdikleri sebze ve meyvelerini Alapli-
Merkez`de yasayan Rum ve Ermeniler`e satarlardı. Müslüman kadınların pazara getirdikleri sebze ve meyveleri "Pazarın Bir Köşesine" bırakarak tekrar köye dönerlerdi. Zaman içersinde kadının sosyal yasamda daha fazla görülmesi ve aile bütcesine artı değer yaratması doğrultusunda "Pazarın Bir Köşesi" zaman içersinde KADINLAR PAZARI`na dönüştü






Alaplı'nın ismi nereden geliyor

Samako - Kales - Cales - Alpali - Alaplı


Alaplı'nın bilinen eski fotograflarından 1938
Alaplı' nın ismi:-Alaplı adı tarih içinde degişik şekillerde geçmektedir. Gerek ve Latin kaynaklarindaki adı Keles ve Cales olarak verilmiştir. Ne anlama geldiğinin araştirilmasi gerekmektedir. Osmanli dönemindeki kaynaklarda Alapli Boluya bagli olarak SAMAKO olarak adlandiriyordu. Alaplı kelime yapısı bakımından ilk etapta acaip ve manasız gelebilir. Ama bölgenin tarihi biraz incelendiğinde Alaplı isminin, Osmanlı Padişahı Orhan Bey'in komilmaktaydi utanlarından Ali Alp den geldiği üzerinde eğilimler çoğalır.

Yüksel Abi... Alaplı deresinde yaşam bitmiş

Bir Levent Baybars fotoğrafı
70`li yılların başıydı
500 evlerin yapımına yeni başlanmıştı
İnşaatların harcı için gerekli olan kum Alaplı sahilinden kamyonlarla yüklenip taşınıyordu
Bizler daha ...
9-10 yaşlarındaydık
Arkadaşlarla her denize koştuğumuzda, kalın kocaman tekerlekli kamyonlar sahildeki kumları kepce ile alıyorlardı
Olsun!



Yaziji Zade Hüseyin Bey'in Hayatı


Yazici Zade Hüseyin Bey`e ailt bir belge

 1851`de Alaplı`nın Yazici Zade Hüseyin Bey tarafından idare edildiğini Takvim-i Vekayi, 7 Zilhicce 1267 s. görmekteyiz. Alalplı o zamanlar Kastamonu Vilayeti, Bolu Sancağı Kazası durumundadır. Kazalar o sıralarda ayanlar (Arapçada ‘göz’ önde gelen...Osmanlı Devleti nde taşradaki nufüslu ailelere verilen resmi unvan) tarafından idare edilmektedir. İstanbul ile sürekli olarak çatışan Yazıcı Zade Hüseyin Bey, hükümet tarafından aşar (aşar: ürün ve kazanç üzerinden bir tür ödeme ya da vergi biçiminde ayrılan pay) gelirleri bahane edilerek hakkında dava açılır ve Meclis-i Vala-yı Ahkam-ı Adliye tarafından mahkum edilir ve başka bir yere sürülmesi kararlaştırılır. Hazırlanan evrak o dönemin Osmanlı Padişahı 1. Abdulmecid tarafından onaylanır.


Yazidji Zade Biraderler'e dair...


Alaplı'nın yakın tarihinde önde gelen kişilerinden olan Yazıcı Zade Hacı Hüseyin Beyin mezarının başında şunlar yazmaktadır: 'Huve'l-Baki. Yazıcı Zade Hacı Hüseyin Bey hayfa gerdeğe girdiği gece fetheyledi kabrinbeka. Acep dostlar ne hikmetdir bu hikmet. Gelenler göç edip gitmekte hasret. Ben dedim ol hükm-ü İlaha razıyım her emrine. Gün ezelden böyle takdir eylemiştir Zülcehal. Merhumun ruhuna fatiha. 17 Nisan 1315.' -17.Nisan 1899Günümüz Türçesiyle: Gerdeğe girdiği geçe ölü bulundu. Ruhuna Fatiha
Hüseyin Bey Osmanlı Sarayına çok yakın biriydi. Kenedisine saraydan gönderilen bir cariye ile girdiği gerdek gecesinin sabahında ölü bulunmustur. Zaten yaşlılıığına rastlamış olan bu olayda, kalp sektesinden ölmüs olabilecegi gibi saraydan gelen cariyenin onu zehirlemis olmasi da cok mühtemel bir olasidir. Yaşlılar zehirlendiği yönde bilgiler aktarmaktalar.

İsmi kadar Seçkin, Soyadı Gibi Tekin Bir Adam




İSMİ KADAR Seçkin, SOYADI GİBİ Tekin BİR ADAM
Eski kadınlar pazarını geçip Konak Mahallesine çıkan yokuşa doğru yöneldiğinizde karşınıza çıkan tek katlı şirin ahşap binanın hemen solunda Roma
sarnıçına benzeyen mini bir pınar vardı. Yarım daire seklinde tuğla ile yapılmış mini havuzun içersinde biriken suyu Konak Mahallesi‘nin sakinleri ev işlerinin yanı sıra bağ ve bostanlarının sulamasında kullanırlardı. Benim için ise bu mini pınar, diger çocuklar gibi oyun oynama yerimdi. Pınarda yaşayan kurbağların saklandıkları yerleri keşvedip, şimdi düşündüğümde onlara hiç te hoş olmayan muzurluk yapma eğilimleri, eğitici ve öğretici oyun aktivitelerim arasındaydı.

İbrahim Oral'ın kaleminden Alaplı ve Konak


80'li yıllarda Alaplı
"Alaplı da Rum ve Ermeniler`in oturduklarini daha önce yazmistik. Rumlar Buraya Samako derken yerli halk da buraya KONAK adini takmistir. Bu KONAK adi Yazicioglu Hüseyin Bey in cami karsisina yaptirdigi yüksek ve güzel binadan dolayidir. Alapli tarihine bakildiginda iki tane Yazicioglu Hüseyin görülmektedir. Birinci Hüseyin Bey Koca Yazicioglu diye anilir. Mezari Büyüktekke dedir. Sandukali bir mezardir. Basucunda Istanbul ve Edirne mezarliklarinda ki gibi mermer sarikli bir tas vardir. Bu tasta 1243 tarihi mevcuttur ve ölüm tarihidir. Bügünkü hesaba göre 1827-1838 i gösterir. Bu Koca Yazicioglu bes kardesi ile Büyük Tekke Köyü ne gelmistir. Zaten Alapli`dan önce ilk yerlesim yeri olarak Büyük Tekke Köyü oldugu bilinmekte..

Geçmişte Alaplı ve Ereğli'de yaşamış olan Rum ve Ermeniler



1938 yıllarında Alaplı
Ressam: Aydın YILMAZ
Alapli ve cevresinde uzun zaman Rum ve Ermenilerin yasadigi, hatta Cumhuriyetin ilanina kadar burada oturduklari bilinmektedir. Bu konuda Alapli ve Cevre Incelemeleri kitabinin yazari Ibrahim Oral´a söyle söylemistir.i" Ermeni ve Rumlar cocuklari öldügünde cay kenarlarindaki arazilere gömerlerdi. Büyükleri ise Eregli`de bulunan mezarlikta gömerlerdi." Bölgede oturan müslümanlar da ölülerini Büyük Tekke de bulunan mezarlikta gömmüslerdir.

Yörenin Orhan Gazi zamaninda, XIV yüzyilda planli ve bilinci olarak Türklestirilmege baslandigi bilinmekete. Buna ragmen 1923 mübadelesine kadar Alapli ve Eregli`deki Rum ve Ermeni toplumu hatiri sayilir bir azinlik grubu idi.

Alapli`li Kaptan Sükrü Reisin 1890 yilinda mucize kurtulusu



Fahrettin Yazgan'a ait salapura
1890 yılında Alaplılı Şükrü Reis, kalyonuna Alaplı`dan kereste yükleyip İstanbul`a doğru hareket etmistir. Kisa bir süre sonra acikta firtinaya yakalanir ve kalyon su alarak batar. Kaptan olarak kalyonunu en son terk eden Alaplılı Şükrü Reis bir direk parçasına tutunarak hayatını kurtarabilmiştir. Bir süre denizde direk üzerinde yüzerek ...Istanbul`un kara burun önlerine gelir. Buradan gecen Llyond Vapuru tarafından kurtarılır. Mürüvvet Gazetesinin haberine göre; Alaplılı Şükrü Reis kalyon batarken yanına bir miktar ekmek koymuş, dört gün dört gece denizde kalabilmiştir. Dalgalar kendisini içlere çekmiş, sonra kıyıya doğru sürüklemistir.