Alaplı`da Aydınlanma Ateşini Yakan Yaşar Öğretmen

Alaplı-Konak Mahallesi´nde aile ve arkadaş çevrem dışında dış dünyayla kurduğum  ilk temas, ilkokula başladığım 1696 yıllarına rastlar. Bilenler bilir, bireyin farklı kişilerle teması ilk bilinçlenmesini beraberinde getirir. İçine girilen ve kişiyi kuşatan fiziki ve sosyal dünya,  bireyde farkındanlık yaratır. Kişi, becerisi doğrultusunda olayları keşfeder ve onlara anlam yükler. Keşif sırasında, kişinin unutamadığı anlar da olur. Örneğin; içinde bulunduğunuz arkadaş grubu, karakterinizi biçimlendirir. Okul yıllarında kurduğunuz ilişkileri unutmazsınız.  Öğretmenlerin  de kişilerin yaşama başlamalarında önemli etkileri olur. Bir çok insan, öğretmenin yönlendirmesiyle mesleğini seçtiğini,  sanatsal becerilerinin öğretmeni tarafından keşfedildiğini söyler. Benim eğitime başladığım 1969 yıllarında, düşünen, düşündüğünü çekinmeden söyleyen, eleştiri, özeleştiri kültürüne sahip, öğretmenlik yanında bir meslek sahibi olan, okuyan, yazan liderlik özelliklerine sahip öğretmenler ne yazık ki fazla yoktu. Bu tarz öğretmenlerin daha fazla 1940 ile 1960 yılları arasında olduğu yazılıp çizilir.

Yukarıda sıraladığım, „düşünen, okuyan, kültürel birikimi olan‘‘ bir öğretmenden söz edeceğim bu makalemde size. Yıllar hızlı bir şekilde geçip hafızalarımızı zayıflatsa da  sözünü ettiğim öğretmenin fotoğrafı gözümün önünden gitmez hiç bir zaman. Kimden mi söz ediyorum? Yazayım;

Sevgili Yaşar Aşçı (Yazıcı) öğretmenden. Alaplı ve Alaplı halkına çok önemli hizmetleri geçmiş bir insandan bahsedeceğim. Bugün onu anıp, yakından tanımanızı sağlayacağım. Bana değil, Alaplı`ya verdigi hizmetleri için Yaşar öğretmene teşekkür eder, belki mezarlığa uğrar, kabrine gök kuşağı renginde çiçekler bırakırsınız.

Bir kaç yıl önce vefat etmiş, malesef haberim olmadı ama yaratmış olduğu değerler, Alaplı`da hala yaşıyor.
 


 
 

Yazı arasına serpiştirdiğim 1965/70 yıllarına ait, ben başta olmak üzere  bir çok insanda pozitif bilinçlenme yaratan, çocuk aklımla anlam veremediğim Yaşar öğretmenin fotograf şifrelerini çözmeye çalışacağım. Uzun uzadıya bir yazı olmayacak korkmayın sonuna kadar okuyun lütfen. (sagdaki fotoğrafa iyi bakın!! Yaşar öğretmenin ilkokulun merdiveninde çekilen fotoğrafta Beyaz eldiven giydiğini, dik ve  bakımlı halini göreceksiniz! Bu tarz güzel insanlar yok artık!!)

Ne kadar başarılı olurum bilemiyorum  ama şifre çözüm sonrası  bir kaç kişi de duyarlılık başlarsa amacıma ulaşmısım demektir.

Hadi başlayalım o zaman...........

Hangi konuyla başlamanın doğru olacağını düşünürken, bu makaleyi yazmaya iten nedenle başlamanın doğru olacağı fikri ağır bastı ve oradan başlıyorum. Konak-Alaplı profilli Facebook sayfasında gezerken Yaşar öğretmenin diplomasına rastladım. İlgimi çekti ve hemen bilgisayarımın hafızasına kaydedip incelemeye koyuldum. Burada bir nokta koyalım, bu noktaya tekrar  döneceğim, lütfen buraya konan noktayı unutmayın.
 

Ben, Yaşar Aşçı öğretmenin sınıfında okumadım. Yanlız Yaşar öğretmene okulda ve okul dışında her zaman rastlardım. Okul sonrası, arkadaşlarla Alaplı kazan biz kepçe gezdiğimiz için, sokakta rastlardık mesela. Alaplı o zamanlar ufak bir yerdi. Çarşı, Karşıyaka, Taşbaşı, Konak Mahallesi, Kılburnu….. işte hepsi bu kadar. O nedenle Yaşar öğretmeni okul sonrası, hafta sonları, mahallede, çakkal da bakkal da görmemek mümkün deşildi. Bazen bize gelir, anne ve babamla, dedemle birşeyler konuşur, mahalledeki dişer evlere girip çıkardı. Ama bu gidiş gelişler her zaman belli bir disiplin içersinde olur ve kısa sürerdi.  Ama ben her zaman onun farkında olurdum, o bizim/benim farkımızda olur muydu? evet olurdu ama onun aşamadığımız kırmızı çizgileri vardı. O, mesafeyi her zaman korumasini bildi ya da ben o mesafeyi aşamadım. Yaşar öğretmene hiç bir zaman yakın duramadım ama onun kendine has özellikleri ilgimi çekti. Onu diğer öğretmenlerden ayıran farklı şeyler vardı sanki. Bu özelliklerin neden farklı olduğu konusunda hiç bir zaman kafa yormadım ama onun farklı olduğunu görebiliyordum….
 
 Neydi onlar? diye sorarsanız, hemen sıralayayım; bir kere her zaman bakımlıydı, kendinden emin bir duruşu vardı, her yerde her zaman söyleyecek sözü olan ama bu sözü belli sınırlar içersinde dillendiren biriydi. Hiç bir zaman aşırı bir hareketini görmedim. Saçlarının belli bir formu vardı, kısa yüz hatlarına uygun bir kesimi tercih ederdi. Dudağında hafif ruju eksik olmazdı. Dik duruşu bana her zaman eğilmez bükülmez insanları çağrıştırdı. Diğer öğretmenlerin giymediği öğretmen önlüğünü mutlaka giyerdi. Önlük sanki onunla özleşmişti. (Bakın fotoğrafların büyük bölümünde önlüklüdür). Yine yüz hatlarına uygun bir gözlük takardı. Çerçevesi koyu ve kalın, çamları gün ışığında koyulaşan bir gözlük. Oturduğu ev gözlerimin önüne geliverdi  bir an. Karşıkaya Mahallesine giderken köprüyü geçer geçmez hemen sağdaki tek katlı, mavi badanalı bir ev. Denize yakın, köprü başında, kendi başına buyruk bir ev gibiydi sankı. 
Hoyratça devam eden şehirleşmenin zulmüne dayanamadı, yıkıldı gittti….

Fazla uzattım galiba…. Hemen toparlıyorum ve nokta koyduğum yere dönüyorum. Demem o ki, Yaşar Aşçı öğretmenin bugünden baktığımda Alaplı`da,
Aydınlanma Ateşini Yakan Öğretmenler`den biriydi.
 
Peki, aydınlanma ateşini yakma birikimi ve beceresi nereden geliyordu? Cevap verilmesi gerek soru bu olmalı di mi?. Çocuk aklımla veremediğim bu cevabı, Yaşar öğretmenin 1944 yılında, ANADOLU`DA AYDINLANMA ATEŞİNİ YAKANLARIN yetiştiği Kastomonu Köy Enstitüsü`nden[1] aldığı diplamasından öğrendim. Diplomadaki verileri sizlere iki kere aktarıyorum, aaa…. Iki kere aktarmış, yanlış yapmış diye düşünmeyin sakın, çünkü mutlaka ama mutlaka iki kere okunmalı, hatta on kere, yüz kere okunmalı, yoksa Yaşar öğretmeni anlayamayız.

BAKIN 1944 TARİHLİ DİPLOMADA NELER YAZIYOR. BU ÖZELİKTE, BU BECERİ VE DONANIMA SAHİP İNSANLAR ARTIK YOKLAR! VARSA BİLE ONLARA DÖRT ELLE SARILIN, ALABİLECEKLERİNİZI ALIN...

NEYSE, YAŞAR ÖĞRETMENİN DİPLOMASINA GELELİM:
Hüseyin kızı Yaşar Yazıcı Kastomonu Köy Enstitüsünde, Türkçe, tarih, coğrafya yurtdaşlık bilgisi, matematik (aritmetik, cebir, geometri), fizik, kimya, tabiat ve okul sağlık bilgisi, yabancı dil (Fransızca), el yazısı, resim-iş, beden eğitimi ve ulusal oyunlar; müzik, askerlik, ev idaresi ve çocuk bakımı, öğretmenlik bilgisi (toplumbilim, iş eğitimi, çocuk ve iş ruh bilimi, öğretim metedo ve ders tatbikatı, eğitim ve iş eğitimi tarihi) zirai işletme ekonomisi ve kooperatifçilik, ziraat ve sanat derslerinden imtihandan geçirilerek PEKİYİ derecede KÖY İLK ÖĞRENİM KURUMLARI ÖĞRETMENLİĞİ DİPLOMASİ ALMAĞA HAK KAZANMIŞTIR.

 

TEKRARLIYORUM, YAŞAR ÖĞRETMENİN DİPLOMASİ:
Hüseyin kızı Yaşar Yazıcı Kastomonu Köy Enstitüsünde, Türkçe, tarih, coğrafya yurtdaşlık bilgisi, matematik (aritmetik, cebir, geometri), fizik, kimya, tabiat ve okul sağlık bilgisi, yabancı dil (Fransızca), el yazısı, resim-iş, beden eğitimi ve ulusal oyunlar; müzik, askerlik, ev idaresi ve çocuk bakımı, öğretmenlik bilgisi (toplumbilim, iş eğitimi, çocuk ve iş ruh bilimi, öğretim metedo ve ders tatbikatı, eğitim ve iş eğitimi tarihi) zirai işletme ekonomisi ve kooperatifçilik, ziraat ve sanat derslerinden imtihandan geçirilerek PEKİYİ derecede KÖY İLK ÖĞRENİM KURUMLARI ÖĞRETMENLİĞİ DİPLOMASİ ALMAĞA HAK KAZANMIŞTIR.

Not: Fotoğraflar Ekrem Yüksel arşivinden alınmıştır.

İlhami Yazgan

Köln/4.11.2015




[1] 1930’lu yıllarda nüfusumuzun büyük bölümü köylerde ilkel koşullarda yaşıyordu. Ulusu bu ilkel yaşamdan kurtaracak, canlandıracak, devrimlerin köylere kadar yaygınlaşmasını sağlayacak ulusal bir eğitim dizgesine gereksinim vardı. İşte Köy Enstitüleri böyle bir gereksinimden dolayı açıldı ve eğitmenlerle, eğitmen kurslarıyla, Köy Enstitüleriyle, Yüksek Köy Enstitüsüyle, sağlık kollarıyla değişik programlarıyla klasik eğitim dizgesinin yanında yeni bir sistem; Köy Enstitüleri
Sistemi oluşturuldu. Köy Enstitülerinde yoksul köy çocukları bilimsel, laik, üretici bir eğitimden geçirilerek, bu eğitimin sonunda da ileriye doğru gelişip, ülkemizin yaşam düzeyini düzeltmeyi amaç edindiler.