Delilerin, şıhların, beylerin, ağaların, hacıların, hocaların, şahısların kurduğu ve bunlara atfedilen köyler / Sadun DURAN

(Foto: Halil ERDEM
Osman oğulları uç beyi bulundukları çağda Ereğli çevresindeki; Türk oruklarının sirtatejik konusu “Gerdele yani Gerede’de beş bin atlı çıkaran Şahin bey, yanındaki köyünün 3000 atlı ile Moğul beylerinden Emir Cakü, İbni Battuta’nın ziyaret etmiş olduğu Bolubeyi ve yerleri eyice tayin olunmayan Toğancık ve Yakup beyler de vardı ki Çobanoğlu Demirtaş Noyan bunları biribirinden ayırarak bizzat Anadolu İlhanlı Naibliğine tabi kılmıştı. Kastamonu’da Candarlı Süleyman Paşa (ki Sinop’ta Selçuklu Gazi Çelebi de buna tabi) 30 bin atlı çıkarıyorlardı.” Bütün bu uç beyleri Selçukilere tabi, Selçukiler ise İlhanlı saltanatına bağlı idiler: 


“Osman Beyin hatıralarına ait kendisine dikkati çeken birisi de bu beyin selçuklu Melik Rüknettin Kılıçarslan’ın macerası ile ilgili olması muhtemel görünen Medereni seferine ait haberdir. Bu rivayete göre bu sefer 1291 (690) senesinde vaki olmuştur.”Süleyman sultani İkinci Mes’ud’un kardeşi olan bu zat Bizans’tan, Kastamoni çevresine girerek orda bir isyan çıkarmış. Bu isyanı bastıranlardan veAlabund oymağının başında bulunan Şemsettin Çandarlı Eflani-Pağlağoni taraflarında bir uç beyliği kurmuş bulunuyordu. Bu isyan sıralarında Bizans’tan Sinoba kadar olan çevreler çalkalanmış, Sinop’taki Selçuk prenslerinden Gazi Celil donanmasıyla gelerek Erakli kal’asını zaptetmiş, sonradan İznik, Bizans hükümdarı Laskaris’e teslime mecbur olmuş. Sonra Candar oğulları Sakarya’ya kadar bu çevreleri zaptetmişlerdir. O vakit daha Osman Gazi istiklalini kazanmamıştı. Şu hale göre Türk ocakları Ereğli civarını tanımış ve belki de buralara yerleşmiş bulunuyordu. Orhan Gazi tarafından Ereğli zaptedildikten sonra çeşitli oruklardan bir takım ailelerin buraya yerleştirildiğini, toprağa sarılan bu Türkler, en münbit[verimli] kesimi olan köyleri işgal etmiş, yeniden köyler kurmuş, bunları adlandırmıştı. 
Tekkeikebir'deki türbenin girişi (Foto: Halil ERDEM)


Ordu ile gelen o zamanın fedailerini, gönüllülerini teşkil eden şıhlar, dervişler başta olarak Alaplı bucağının toprağı daha verimli olduğundan oralarda konular kurmuşlar, tekkeler, zaviyeler bina etmişler, bu bucağın ufak bir çevresinde zamanla “Tekkeikebir, Tekkei zir, Tekkei sağir, Bektaşlı, Doğancılar, Gebe……” gibi tekkeler inşa edilmiş, çevrelerinde toplanan halk kütleleri buraları şenlendürüp köyler meydana getirmişlerdir. Eski adı Tekkeikebir olan Eleşler köyü Alaplının en kalabalık ve medenileşmiş bir bucağıdır. Bu tekkelerden kuvvet alan ağalar, Alaplı’da derebeylik kurmuşlar ve yüz yıllarca İkinci Mahmut çağına kadar yaşamışlardır.
Tekkeikebir'deki türbenin eski hali (Foto: Halil ERDEM)

Kasabanın ayanını ise, köylerdeki ağalar teşkil ediyordu. Bunlar, köylerden ilişiklerini kesmeyerek hem köyde ve hemde kasabada yaşayorlar, ve zamanla hükûmeti temsil ediyorlardı. İkinci Mahmut devrinde önce Şamlar köyünden Çubukçuoğulları Ereğli ayanı bulunuyordu. İkinci Mahmudun ilk çağlarında kasaba halkından Ali Molla, köylü ağaların hakimliğine nihayet vermiş, bundan sonra kasabalıların da derebeyliği başlamıştır. Sebebi de orada dinsel teşkilatın ve kültürünün kuvvetli bulunmasıdır. Hatta İstanbul’u Ereğlilerden önce tanımıştır. 


Tekkeikebir'deki türbenin eski hali yıkılarak bu ucube bina yerleştirilmiş


Alaplı kelimesinin nereden geldiğini bilen bir kimse bulamadım. Yalınız Ereğli’nin aydın gençlerinden Tarihçi sayın Hüseyin Namık Orkun’un Doğu mecmuasının 1942 yılı Aralık ayı nüshasının, Ereğlide Yer Adları başlıklı makalesinde “Alaplı ismi üzerinde durmak isterim. Alap sözünün oradaki halk arasında ne manaya kullanıldığını bilmiyorum, İzmir taraflarında bu kelimenin öldürücü, yok edici manasına kullanıldığını biliyoruz. Bir de Giresun taraflarında Alapdan sözü vardır ki “lapa, lapa yağan kar” manasınadır. Ben, bu yer adını, bu iki kelimenin her ikisi ile de birleştirmek taraftarı değilim, bana göre bu söz, Eski Türkçedeki alp sözünden gelmiştir. Cesur, yiğit manasına gelen bu söz, eskiden bir unvan olarak kullanılılırdı” demektedir. Buradaki bu kelimenin yem manasına gelen alaftan galet olduğu söylenmektedir ki bu tefsirde hiçbir isabet yoktur. Alaplı halkı mert ve cesur insanlardır. Pehlivan yetiştirmekle şöhretli bir ülkedir. Vaktile buradaki halim derebeyleri halka tağallüp [zorbalık] etmiş, bunlar çok öldürücü, yok edici insanlarmış, Alaplı deresini izinsiz geçen halka, şiddetli cezalar keserlermiş. Alaplı ilk vilayet teşkilatında Hamako adıle kazaya tahavvül etmiş, Alaplı halkı bu adın iskeleden çarşuya kadar uzanan taş kütlesinden alındığını söylemektedirler.

1869-1916_KASTAMONU_VE_BOLU_SALNAMELERINDE EREGLI
Sayfa 75 / Sadun DURAN