Sebahattin amcanın ardından


Yazıjizade'ler hakkında birçok şehir efsanesi anlatılır. Bunların arasında en ilginç olanı 1800`lu yıllarda yaşamış Yazıjizade Hüseyin Bey`e atfedilen  „derebeyi“ yakıştırması. Efsaneyi ilk duyduğumda bana oldukça ilginç gelmişti fakat daha sonraki yıllarda dilden dile abartılı bir şekilde aktarılan; gerçeklerden uzak, şehir efsanesinden çok „kasaba efsanesi“ kıvamında yarı gerçek, yarı abartılı bir kişilikle karşıya olduğumuzu anladım!

Efsaneye göre Yazıjizade Hüseyin Bey, Alaplı`nın önde gelen bir „derebeyi“ imiş! Osmanlıya başkaldırmış!. „Derebeyi“ kendi başına buyruk,  devlet adına çalışan fakat zamanla bu bağları koparıp nüfuz ve kudret sahibi kişiler hakkında kullanılan bir tâbirdir. 



Devlet tarafından müsamaha görüp zamanla güçlenerek hanedanlık kuran ve bu güçle asayişi bozan derebeyleri Osmanlıda oldukça fazlaydı. Fakat araştırmalarıma göre Yazıjizade Hüseyin Bey'in böyle hanedanlığı olmamış. Hatta „derebeyi“ olarak hüküm sürdüğü söylenen Alaplı`dan Gelibolu'ya sürgüne gönderildiği zaman, bir dönem sürgün oluşu ve sonrasında tekrar Alaplı`ya dönüşü… Türk edebiyatında Kemal Tahir'in kullandığı "Osmanlı'da oyun bitmez" deyimi Yazıjizade Hüseyin Bey'in de bağrında devam etmişe benziyor:  „Saraydan gönderilen cariye ile girdiği gerçek gecesinin sabahında koca Yazıjizade Hüseyin Bey „zehirlenerek“ ölümü. Daha doğrusu saraydan gönderilen „ajan“ cariye tarafından zehirlenişi. Bir de üstüne üstlük kimseye sezdirmeden gerdek sabahı ailenin bir küp dolusu külçe altınıyla ortadan kayboluşu...



Yazıjizade Hüseyin Bey`in 3 kuşaktan torunu olan ‘‘maden emeklisi‘‘ Sebehattin Yazgan amcayı kısa bir süre önce kaybetttik. Toprağı bol olsun, amcanın Soma`da yapılan cenaze töreninde bulunamadım, lakin bir kaç kelime de olsa ardından söz etmek isterim. İnsanlık hali ne olur ne olmaz;  ömrümüze sığdırdığımız anıları, onbeş günde anlatmamızlık yapmayalım, geride yaşanılan hoş sohbetlerin haz veren anıları çanlı tutalım.



Girişte bahsettiğim Yazıjizade Hüseyin Bey`in geride bıraktığı ve bir kaç kuşaktan bu yana aile ve akrabalar arasında yaşanan sorunlardan uzak durmuş birisi Semabahattin amca. Bir dönem Almanya`da çalışan, yetiştirdiği altı kızını alıp Türkiye`ye dönen, İzmir Soma ve Dikili üçgeninde yaşamını geçiren birisiydi. Ama hiç bir zaman da Alaplı ile bağlarını, akrabalarıyla olan iletişimini, doğduğu toprakları unutmadı. Yılda birkaç kez Alaplı`ya uğramış, Alaplı`da akrabaları tarafından her daim saygıyla karşılanmıştır.



Ölümün ardından yazmak zor…



Ama yazmak gerek. Yazılmalı. Tarihe not düşülmeli…



Yazıjizade Hüseyin Bey`in beş çocuğu olmuş. Birinin adı Şükrü. Şükrü Yazıjizade`nin 1965 yılında ölen oğlu Mehmet İzzet Yazgan`dan (eşi Şerife) beş çocuk dünyaya gelmiş. İki kız üç erkek; kızların biri Hacer Yazgan diğeri Havva Yazgan. Erkeklerin ismleri Mehmet Necati Yazgan, Avni Yazgan, ve Mustafa Kazım Yazgan. Kazım, Sebahattin amcanın babası.  Mustafa Kazım Yazgan 1945`de Alaplı`yı terkedip Soma`ya yerleşmiş. Somaya yerleşme hikayesini Sabahattin amca şöyle anlatmıştı birkaç yıl önce: „İnsanlar alınıp maden ocağına sokulurdu o zamanlar. Mükellef memurları vardı, insanları takip ederdi. Kaçarsan aç kalırdın. Başka işte çalışamazdın. Yakalandığında tekrar maden ocağına sokarlardı. Kimse gimemeyi aklından geçiremezdi. 1940 yılında çıkartılan mükellef kanunu kapsamında zorunlu çalışma vardı. Eee… yoksullukta vardı tabi ki, kimisi mecburiyetten çoğunluğu yoksulluktan. Babam,  amcalarım Avni ve Necati zorunlu çalışmaya tabii tutuldular. Ama durumdan hiç hoşnut değillerdi. 1943`de mükellefiyetten kaçıp Soma`ya madende çalışmak için gittiler. İlk babam gitmişti. Avni ve Necati amcam sonra Soma`ya geldiler. Geldiler ama haklarında arama kararı çıkmış ve Soma`ya haber gelmiş; bu kişiler aranıyor orada mı diye sormuşlar. Babamın tanıdığı bir mühendis vardı, o babam için burda yok diye bildirimde bulunmuş. Necati amcam ise Soma`daki işi hemen bırakıp Malatya`ya gitti ve orada çalışmaya başladı. Avni amcam ise Soma`da yakalandı. Askerliğini yapmış olmasına rağmen ceza olarak Edirne`ye inşaat taburuna gönderildi. Bir süre orada yol inşaatlarında çalıştı ve daha sonra somaya döndü… “



Sabahattin amcanın bu anlatımlarından üç erkek kardeşin ağır çalışma koşullarından kurtulup Soma`da tekrar maden ocaklarında çalışmaya başladıklarını anlıyoruz. Neden tekrar Soma`daki madenlerde çalışmaya başladıklarını ben malesef anlayamadım ama erkek kardeşlerden ikisinin tekrar Alaplı‘ya dönmüş. Babasının neden Soma`da kaldığı Sebahattin amca şöyle anlatmakta. „Kızıltepe`de ormanlık ve ekili arazilerimiz vardı. Yazın Kızıltepe`den meşe odunları toplayıp Konak`ın altında bulunan hem ahır hem de odunluk olarak kullanılan killere yığılırdı. Eskiden bu odunlar İstanbul`gönderilirmiş. Orada bir şirket varmış. Gemilere yüklenen odunlar aynı zamanda sarayın yakacak odunu olarak kullanılırmış. Zonguldak-Alaplı arasında çalışan üç tane tomruk taşıma vapurunu hatırımda va Hatta İstanbul tüccarlarının Yazıjizadeoğullarının borçlarından dolayı Alaplı`daki mallarımıza haciz gelmişti. Bu nedenle mallar kadınların üzerine yapılmıştı. Yazıjizadeoğulları Alaplı`nın varlıklı ailerinden biriydi. Konak`ın tuvaletteki mermerlerin benzerini ben topkapı sarayında görmüştüm.  Konak`ın her odasında bir banyo vardı. Ortak bir mutfak kullanılırdı. Orada yemekler pişirilir topluca yenirdi.   Yanları nakışlı, işlemeli büyük bir ayna vardı Konakta. Sinikilli ninem bir gün kızıp bu aynağı tutup pencereden aşağı attı. Çok sınırlı bir kadındı. Kocası İzzet Hindistan ve Yemen`e gitmiş 1918`esir düşmüştü. Babam Soma`ya yerleştikten sonra Alaplı`daki tüm hisselerini 3,5 Liraya kardeşlerine satmıştı.“



Sebahattin amca Soma`da Yüzevler camiinde namazı kılınarak belediye mezarlığında toprağa verildi. Adına verilen ölüm ilanında her ne kadar maden emeklisi diye yazılsa da Sebahattin amca 1965-1980 yılları arasında Almanya`nın Dortmund şehrindeki Kok Üretim Tesisleri`nde çalışmış ve 1980 yılında Türkiye`ye kesin dönüş yapıp İzmir-Dikili ve Soma üçgeninde yaşamına devam etmiştir.


Sebahattin amca sevdiğim, daima hoşgörülü, insan sevgisiyle dolu, insanların ve akrabalarının yüreğine güleryüzüyle taht kurmuş bir insandı. Yaşamın pozifif yönlerini görüp ailesine ve çocuklarına aktarabilen ender insanlardan biriydi.



Toprağı bol olsun, devr-i daim olsun.İlhami YAZGAN / Köln 01.06.19